Panlektik Felsefe: Hakikatin İzinde Bir Yolculuk
Panlektik Felsefe, hakikatin tek bir yerde değil; parçaların birleşmesinde, düğümlerin yoğunluğunda ve bağlamların açtığı ufuklarda hissedilir.
Panlektik, sistemin bütününe baktığımda, bu tekil açıklamaların hepsinin “eksik veri” ile çalıştığını fark etmem uzun sürmedi. Sanki herkes filin sadece bir tarafını tutuyor ve bütünü kaçırıyordu.
Panlektik, hakikatin tek bir filozofun tekelinde olamayacağını kabul ederek yola çıkar. O, parçaların birleşiminden, mühendislikteki o meşhur ödünleşimlerin dengelenmesinden ve zıtlıkların aynı potada eritilmesinden doğan bütünleştirici bir bakış açısıdır.
Nüve, sistemin içinde beliren o açıklanamaz “ilk hareket” gibidir. O sadece pasif bir veri değil, sanki bir yerden gönderilmiş yüklü bir enerji paketini andırır.
Düğüm, Nüve’nin muhatabı gibidir. Bu bir kişi, bir topluluk, bir çağ veya bir medeniyet olabilir. Düğüm, kendi başına bir potansiyel taşısa da, doğru Nüve ona isabet edene kadar sanki bir “uyku” halindedir.
Bağlam, Nüve’nin Düğüm üzerinde bıraktığı etkiden doğan, bizim içinde yaşadığımız gerçekliktir. Panlektik düşünceye göre bizler, Nüvelerin aktive ettiği Düğümlerin yarattığı bağlamların içinde yaşarız.
Ve nihayetinde bu yolculuk düz bir çizgi değil, bir “sarmal”dır. Bizim bu sarmalımız, çift yönlü çalışan bir etkileşim gibidir. Belki kaynağını bilmediğimiz o Nüve iner, bize (Düğüme) çarpar, bizi aktive eder; bizde bir deneyim, bir acı, bir anlam oluşturur.
Panlektik olmak; perdenin arkasındaki dişlileri ve mekaniği sezmeye çalışmak, ama yine de sahnedeki oyunun estetiğine hayran kalabilmektir.
Daha detaylı bilgi için yazılarımızı okumaya başlayabilirsiniz.
